Hucurât Suresi'nde belirtildiği gibi, Allah'ın iman sevgisini müminlerin kalplerine yerleştirmesi, insanoğlunun maddi ve manevi varlığını tezyin etmesi anlamına gelir. Bu tezyin, kusursuz bir yaratılışın ve azametli bir resmin, hakiki sahibiyle var olmasının bir yansımasıdır. Yeryüzündeki bu kusursuzluğun temsilcileri ise, behçet sahibi usta nakkaşlardır.
Nakış: İlahi Vahdetin Manevi Yansıması
Nakış, ilahi mananın bedenlerde bıraktığı cemalin izlerini, hak âşıklarına göstermektir. Hakikat damlalarından yağan bereket yağmurlarına bakmak ve ıtır ıtır kokan ilahi vahdetin manevi yansımasına giden yoldur. Nakkaş ise, bu nakışı hakka malik olarak resmedendir. Asırlar boyunca insanoğlu, ziynetlere bürünerek yaşamına hükmetmiştir. Çünkü bu, varlığını manevi varlığa açmanın ve Allah’ın hazinelerinin en zarif yoludur.
- İnsanı ehli kemale erdirir
- Derviş yapar
- Arif eder
- Âşık eder
- Maarif ve muarrif kılar
Bahşedilen bu cemalde nakış, insanın hayatında ehlileşmek şümulünden azamete halk olmuş malike muhtaçtır. Fırçayı tutan el, kâğıdı ve boyayı gören göz olmasa, akıl neye hâkim olur ki! Lâkin, gönül bakar, kalp şükür ile çizerse, hakikat güneşi parıldar. Böylelikle vahdet sahibi olan Malik’in hazineleri daha da çoğalır. Sen o çoğalan hazinede yalnızca bir incisin; aşikâr kılınan O hazine ki bir umman ucu ve bucağı olmayan! Ona şükürle bakmak gerek; zira veren Hak, alan yine Hak bu ehli yetenek nimetini.
Geçmişten Günümüze İlahi Sanatın İzleri
Ne kemal sahibi ulu insanlar vardır, bu çağda dahi adlarını yâd etmekten, azametli ruhlarına dualar etmekten geri kalmadığımız. İlahi hazinelerde eşsiz birer zerre olan bu arifler, hakikat güneşinin izdüşümlerini kendi çağlarından bizlere bırakmışlardır. Öyle bir mirastır ki bu, hamisi, banisi, himaye edeni, bahşedeni, iki cihanda da ehli saadettendir inşallah! Ruhlarımızın temaşa ettiği bu nakış ziynetleri, yine hakikat vahdetinde yekpare ve yalnızca insanoğluna sunulmuş birer parıltıdır. Ruhları ve bedenleri besleyen bu yetenek nakışı, yaratılmış tüm cismaniyetin de tezahürü olmuştur.
Bir şükür sebebi olan bu hâl, insanda boyutlar arası yolculuğa, akıl ve becerinin ustaca sergilendiği tasarıma dönüşmektedir. Zaman zaman hayretlerimizi cezbeden bu hâl, baktıkça derunumuzda idraklarımızı şaşkınlıkla telkin eder. Bunca beceri ve yeteneğe sahip seçilmiş ruhların varlığı, elbette ki şükür sebebi ile muştulanmalıdır.
Sanata Bakış Açımız Neden Değişti?
Çağımızın en büyük sorunsalı, sanata kimselerin artık bu gözle bakmaması bir yana, onun yalnızca stresten uzaklaşma yahut boş vakti değerlendirme olarak betimlenmesidir. Bertaraf edilen toplumdaki sanat algısı ne hazindir ki böyledir. Meskur olunan aslında aşikâr olunanla vücut bulmuştur. Teşekkürü ödenmiş bir sanatın toplumdaki değeri, dehaca unsurları ile ayan beyan ortaya saçılıp takdire şayan olur, hayretleri üzerinde bulundurur, ziyadesi ile nasipleri çoğalır rızıklananı çok olur.
Yeteneği aşikâr olup da onu örten, örseleyen ise, hakikat nakşını inkâra meyleder. O eşsiz hazineden mahrum bırakılırsa o beden zinhar ziyana düşer. Vah ki o hâllere bürünene! Nakşı azametli olan Malik, ruha verir de azabını, hayreti şaşar ve çerağ eder dururda ruh. Bilmekse şayet bedeni, ruh ille de ister inceliği ve zarafeti vesselam.
Sonuç olarak, nakış sanatı sadece bir hobi veya boş zaman aktivitesi değil, ilahi bir lütuf ve yaratılışın bir yansımasıdır. Bu sanata gereken değeri vermek, hem bireysel hem de toplumsal olarak manevi bir zenginleşme sağlayacaktır. Unutmayalım ki, sanat ruhu besler ve bizi yaratıcımızla daha yakın bir ilişki kurmaya teşvik eder.