
Mahir Nazlıcan'ın Sofrası: Lezzet ve Anılarla Dolu Bir Hikaye
İstanbul'un kalbinde, Şişli Osmanbey'de, Mahir Lokantası adıyla mütevazı bir lezzet durağı var. Burası, sadece karın doyurmakla kalmayıp, geçmişi sofraya taşıyan bir ustanın, Mahir Nazlıcan'ın hikayesini barındırıyor.
Lokantada Büyüyen Bir Usta
Mahir Usta, lokantacı bir babanın oğlu olarak, adeta lokantada doğmuş ve büyümüş. "Ben doğma büyüme lokantacıyım," derken, sözlerinde hem tebessüm hem de bin bir tencere kokusunun izleri hissediliyor. İlkokul yıllarından itibaren her sabah babasının dükkanına gitmek, onun için bir alışkanlık değil, bir ritüel olmuş. Tıpkı dededen toruna geçen bir meddah gibi, her gün aynı sahneye çıkan bir sanatçı gibi...
Diyarbakır'dan İstanbul'a uzanan bu lezzet göçü, aslında bir medeniyet yolculuğu. Diyarbakır'ın meşhur Kaburgacı Selim Usta'sının izinden giden Mahir Usta, "Lokantada çalışmak başkadır, lokantada yaşamak başkadır," diyor. O, bu yaşamı seçmiş. Küçük yaşlardan beri babasının tezgahının önünde başlayan hikayesi, şimdi kendi tezgahının başında, aynı sabırla ve özenle devam ediyor.
Lezzetin Sırrı: Emek ve Samimiyet
Mahir Usta, 2014 yılında lokantayı açmadan önce, İstanbul'daki geleneksel lokantaları tek tek gezmiş. Ustaların eline, müşterilerin yüzüne bakarak, bir yemeğin, bir kültürün nasıl aktarıldığını anlamaya çalışmış. Lokantacılığı bir ticaret değil, bir yaşam tarzı olarak gören Mahir Usta, her detayı özenle planlamış. 2015 Aralık ayında ise Mahir Lokantası kapılarını açmış.
Mahir Usta'nın lokantası, iki temel deneyimin sonucu: Müşteriden öğrenilenlerin hiçbir gastronomi okulunda verilmeyeceği gerçeği ve emek, samimiyet ve sebatla yapılan her işin karşılığını bulacağına duyulan inanç. Yemeklerini annesinin ve anneannesinin tariflerine sadık kalarak yapıyor. Tariflerin içine yazılmayan ama mutlaka gereken bir malzeme var: sevgi.
Sofrada Bir Ömür
Mahir Lokantası'nda kaburga dolması, tandırda ağır ağır pişen et yemekleri, sarmalar, tencere yemekleri... Hepsi sofraya geldiğinde sadece midenizi değil, ruhunuzu da doyuruyor. Çünkü o sofrada et ve pilavın yanında bir şehrin hatırası, bir babanın emeği, bir annenin duası, bir çocuğun hayali var.
Mahir Nazlıcan, İstanbul gibi kozmopolit bir şehirde, gelenekten kopmadan, zamana direnerek var olabilmeyi başarmış. O, hala her sabah babasının yıllar önce yaktığı ocağın yanına kendi ocağını koyuyor. Aynı aşkla, aynı özenle. Çünkü o lokantada doğdu, lokantada büyüdü. Ve bizler onun lokantasında, geçmişle bugünün aynı tabakta buluştuğu bir masaya oturuyoruz.